Antik Ephesos’daki (İzmir/Selçuk) Fırıncıların MS. II. Yüzyıldaki Grevi

Dr. Öğr.Üyesi Tulga Albustanlıoğlu
Antik dönemlerde beslenmenin temel gıda maddesi konumundaki ekmeğin üreticileri olarak fırıncılar, Roma İmparatorluğu sosyal yapısı kapsamında sosyoekonomik alanda çok yaygın, etkin ve önemli bir konuma sahipti. Nüfus yoğunluğunun milyonlara varan yerleşim alanlarında halkın ilk etapta ekmek gibi bir ana ürünle beslenmesi görevi, kamu kuruluşlarınca düzenleniyordu. Öyle ki fırınlar gibi ana ürünleri üreten kuruluşlar büyük ölçüde özel mülkiyet çerçevesinde işleyen müesseseler olmasına rağmen işleyişleri, malzeme teminleri, ürün imaline ve halka ulaştırılmasına varıncaya kadar her etapta kontrol altında tutuluyordu. Başta buğday olmak üzere çavdar, pirinç gibi hemen bütün hububat türleri, ürünün yetiştirilmesi safhasından başlamak üzere her safhada belli kontrol kuralları çerçevesinde halka sunulmuştu. Bu nedenle İmparatorluk öncesinde özellikle dar gelirli kişilere ekmek ve benzeri ürünler verilmesi işi, yavaş yavaş önemini kaybetmeye başlamıştı.
Cumhuriyet dönemi sonlarında başlayan maya kullanımı ve mayalı ekmeğe geçiş bu değişimin nedeni olarak gösterilebilir. Diğer yandan söz konusu bu değişimin Akdeniz ve çevresindeki birçok alanda tahıl ekiminin azalması veya düzensiz olmasından kaynaklandığı da düşünülebilir. İmparatorluğu beslemek için çok daha fazla buğdaya ihtiyaç duyulmuştu.Gelişen Roma kenti, büyüyen ordu ve sefer politikaları neticesinde orduya buğday ikmali yapmak başlı başına büyük bir sorundu. İmparatorluğun buğday ithalatını ele aldığı tüm eyaletlerde ise işlerin bu çerçevede ele alınıp yeniden düzenlenmesi kritik bir önem kazanmıştı. Tahıl alımı ve nakliyesi devlet otoritesi tarafından kontrol edilmesine rağmen özel tüccarların elindeydi.
Cumhuriyet döneminde idareciler kıtlıklardan etkilenmemek için tahıl depolamanın yollarını bulmaya çalıştılar. Yetiştirilen buğday türünün ideal koşullar dışında uzun bir raf ömrüne sahip olabilmesi oldukça önemliydi. Buna rağmen İÖ. 1.yüzyıl ortalarında çıkan krizleri dengeleyebilmek adına büyük çabalar sarf edilmişti. Roma’nın yetiştirdiği filozof ve siyaset adamı Cicero İÖ. 1.yüzyılda Roma’ya buğday sağlayan yerleri Sardunya, Sicilya ve Kuzey Afrika olarak belirtmektedir. Bir sonraki yüzyılda ise buğday Roma’ya kara yolundan ziyade deniz taşımacılığı ile ulaşmaktaydı. Bu daha güvenilir ve kolay bir yoldu. Pompei kentine 32 km. gibi yakın bir mesafede bulunan Puteoli limanı, Ostia ve Roma için Portus limanı önemli ikmal merkezlerini oluşturuyordu. Bu durum Roma’nın liman yapım teknolojilerinde gelişmesini ve ilerlemesini de tetiklemişti. Romalılar hangi tür tahılların ekmek ve unlu mamuller hazırlamak için uygun olduğunu, gelişimlerine paralel olarak hızla kayıt altına almaya başlamışlardı. Romalılar tarafından tüketilen tahılların büyük bir kısmı ekmek yapımında kullanılmakla birlikte günlük tüketim için trakum ve amulum adıyla bilinen tahıl tipleri de bulunmaktaydı. Bunlar genellikle soslar ve çorbalar için kıvam verici olarak kullanılmıştır. Söz konusu bu iki ürün türünün zaman için de Roma mutfağında önemlerini artırarak varlıklarını sürdürdükleri görülüyor.
Ekmek üretiminin sosyal bir tüketim aracı olması kadar siyasi ve politik etkileri nedeniyle de İÖ. 168 yılında ilk fırıncı loncası oluşmuş ve bu organizasyon sonradan yasal hale getirilmişti. Bu lonca bugün “collegium pistorum” adıyla bilinmektedir. Burada pistorum sözcüğü tahılların üretilerek öğütülmesini tanımlamaktadır. Bu anlamda terimi abartılı karşılamamak gerekecektir çünkü fırıncılar sadece ekmek yapım sürecinde yer alan bir esnaf sınıfı olmaktan öte aynı zamanda tahıl üretme ve öğütme aşamalarında da etkin rol üstlenmişlerdi. Pistorum loncalarının kurulmasından sonra Roma siyasi otoritesi, lonca kontrollerini kendi eline almıştı. Julius Caesar idaresinde fırıncılar özgür Roma vatandaşlarıydı. Onlar ve aileleri tüm Roma vatandaşlarının hak ettiği avantajların tümünden yararlanmışlardır. Zamanla bu gruba özgür olmayan ve eyaletlerden gelen kişiler de katılmaya başlamıştır. Bugünkü hukuk anlayışının aksine, Roma hukukunda sadece insan olmak hak ve borç kavramları için yeterli görülmüyordu. Roma’da vatandaşlık hukuku (Ius Civile), Patrici, Client ve Pleb olarak adlandırılan Roma vatandaşı olarak kabul gören kişilere uygulanmıştı. Bu sebeple Roma İmparatorluğu’nun ilk zamanlarında Roma vatandaşı sayılmayan kişiler hukuk dışı bir varlık olarak nitelendirilmişlerdir.
Tepkiniz nedir?






